Motosikletlerle DATÇA “survivor” KAMPIMIZ

 “Datça’ya kampa gidilir mi?” diye sorarsanız cevabımız “Evet! Kesinlikle!”. Ama “Datça’ya motosikletle gidilir mi?” diye sorarsanız, malesef basit bir cevabı yok 😀 O yüzden yazıyı sonuna kadar okumanızı tavsiye ediyoruz 😀

Datça’yı henüz keşfetmediyseniz mutlaka bir fırsatını bulup gidin deriz. Ama lütfen İstanbul’un stresini, (varsa) içinizdeki trafik canavarını (mümkünse sonsuza dek) bırakıp öyle gidin, tatile taşımayın. Olur mu?! (Biz yolda bu tip insanlarla malesef çok karşılaştık)

Yazımızı aşağıdaki başlıklar altında topladık. Umarız okurken en az bizim kadar keyif alırsınız!

KISACA DATÇA HAKKINDA

Muğla’nın bir ilçesi olan Datça, bir yarımada aslında. Tek kara bağlantısı da Marmaris ve buradan itibaren 70 km uzunlukta. Aşağıdaki haritadan da görebileceğiniz gibi, Datça’ya gitmek isteyenleri virajlı ve uzun bir yol bekliyor. Bu yüzden de, Datça yaz sezonunda bir Kaş ya da Alaçatı gibi asla değil. Umarız hep öyle kalır da!

Datça ilçesi, 12 mahalleden oluşuyor: İskele, Reşadiye, Eski Datça, Emecik, Kızlan, Karaköy, Hızırşah, Sındı, Mesudiye, Yaka, Cumalı ve Yazı.

Biz 2 gece Yazı Köyü güneyinde, hiçliğin ortasındaki ıssız ve muhteşem denizli bir koyda kamp attık. 1 gece merkezde kaldık. 1 gün Eski Datça’yı, 1 gün Knidos Antik Kenti’ni gezdik. Hepsini tek tek anlatacağız. Ama önce:

DATÇA’YA 3 GÜNDE NASIL VARDIK?

İstanbul-Datça arası kabaca 750 km. Bu nedenle niyetimiz İzmir’de 1 gece konaklayıp ertesi gün de Datça’ya varmaktı. Eskihisar-Topçular feribotunu kullanarak e5 üzerinden İzmir’e doğru gidiyorduk ki, Balıkesir çevresinde feci bir yağışa denk geldik. Hem de ne yağış! (büyük konuşmuşuz o an) Accuweather’dan sürekli hava durumunu takip ediyor ve hesaplarımıza göre bulutların tam kıyısından geçip kurtuluyorduk, ama evdeki hesap çarşıya uymadı 😀 Kıyı falan hak getire! Bulut resmen içimizden geçti 😀 Ve biraz daha gidelim atlatırız diye diye 1-2 saat boyunca yağışta sürdüğümüzü farkettik 😀 Üzerimizde yağmurluk vardı, ama pantolon ve ayakkabılar konusunda hazırlıksızdık, haliyle sırılsıklam olduk. Benzincide durup kuru kıyafetlerimizden giydik. Ama motor pantolonu ve botuna yapacak birşey yoktu.. Neyse sonunda güneş açtığında da bir yerde durup ayakkabıları falan çıkardık ve güneşin alnında kendimizi kurumaya bıraktık.

E yol tabi tahmin ettiğimizden daha uzun sürdü:)) Sabah 8’de çıkmıştık. Akşam tam 8’de İzmir Karşıyaka’daydık 😀 Yani tam 12 saat sonra! :)) Kuzenimde kaldık, dinlendik, oradaki arkadaşlarımızla görüştük ve ertesi gün öğleden sonra Datça’ya gitmeden bir de hep görmek istediğimiz Bafa Gölü’ne gidelim dedik (zira yol üstündeydi).

Bafa için yola çıktık ama bu sefer de rüzgar bir türlü peşimizi bırakmadı! Öyle böyle değil, rüzgar adeta tokatlıyordu bizi. Ağırlık aktarma mı dersin, kontra mı dersin, yapmadığımız teknik kalmadı. Dualara falan başladım ben 🙂 Her zaman olduğu gibi Bafa’ya vardığımızda karanlık olmuştu. Özgür’e daha önce önerilen Kapıkırı Köyü’ndeki bir koordinata geldik. Baya ıssızdı etraf ve her yer okaliptüs kokuyordu. Göl kenarında tek başına kamp atmış bir çocuk vardı sadece. Sonra jandarma geldi ve bize hemen oradaki kafenin yanında kamp atabileceğimizi söyledi. Kafenin dışarıda bir tuvaleti de vardı şansımıza. Neyse gölün kenarına, kafenin sağına çadırımızı attık. Hemen uyuduk. Ama gece yarısı, göl kenarına sohbet etmeye gelen köyün gençlerinin gürültüsüyle uyandık. Neyse ki çok kalmadan gittiler..

Ertesi sabah, karşımızda Herakleia (Latmos) antik kenti manzarasıyla uyandık. Kahvemizi içtikten sonra, güneşin yakan sıcağına fazla kalmadan yola düştük. Buradaki kafede kahvaltı yapmak isteyenler için, kişi başı 40 tl serpme kahvaltı bulunduğunu belirtelim. Bu arada, kafenin bahçesinde de kamp atılabiliyormuş. Ancak fiyatını sormadık.

DATÇA “survıvor” KAMPIMIZ

Datça’da kamp yapabileceğiniz çok fazla yer var. Detaylara 8. başlığımıza giderek ulaşabilirsiniz.

Biz denizi açısından Palamutbükü’nün ününü duymuştuk. Ancak hem güzel, hem de tesissiz tenha bir koy arıyorduk. Böyle bir kamp yeri bulmak için de Knidos’a kadar tüm Datça’yı dolaştık. Altımızda motosiklet olduğu için her yoldan da aşağı inemedik, çünkü denize inen bazı yollar stabil ve kötü durumdaydı. Knidos’tan önce gözümüze kestirdiğimiz koyun yolu da pek iyi sayılmazdı, ama Özgür bizi oraya indirmeyi başardı? Değdi o zorluğu yaşamaya doğrusu ?

Koyu temiz tutacağınıza ve doğaya karşı saygılı olacağınıza söz verirseniz, kamp attığımız yerin koordinatlarını isteyenlerle paylaşabiliriz..

Koyda hiçbirşey olmadığı için Reşadiye’den alışverişimizi yapıp yola çıkmıştık. Issız yerde aç kalırız belki diye korktuğumuz için almadığımızı bırakmadığımız alışveriş sonrası motosikletlerimizin hali görmeye değerdi :))

Plajından hemen önce, ağaçların çevrelediği güzel bir yer bulduk çadırımız için. Bizden başka kimse yoktu. Çadırımızı, hamaklarımızı kurduk, motorları çekip üstlerini dallarla falan örttük :))) Adeta bir “survivor” günü yaşıyorduk. Motosikletle oldugumuz icin kamp malzemelerimizin çoğunu almamıştık. Sadece çadır, şişme yatak, mat, tulum, hamak, ufak tüpümüz ve tenceremiz :)). Sürekli hamakta olmak aşırı keyifliydi. Yemeğimizi bile hamakta yedik ? Hemen önümüzden denize girdik, güneşlendik.. Bu arada gün içinde yerli ve yabancı turistler de geliyordu. Survivor kampımızı gören gülümseyip selam veriyordu 😀 Sanki orada yaşıyormuşuz gibi bir intiba uyandırmıştık:D

Koyun denizi gerçekten çok güzel, adeta havuz gibi..

Koya çökmeye karar verdik sonra haha:)) Instagram’da yaptığımız anket sonucu bir ad bile verdik kendisine: ikibük(ü) 😀

DATÇA MERKEZ

1 gece konakladığımız merkezi de çok sevdik. Akşamları tüm halk, plajlara attıkları masalarında rakısını, çayını içiyor, sohbet ediyor.. Çarşıda emekçi kadınların kendi elleriyle yaptıkları şeyler satılıyor. Her tezgahtan birşeyler alasınız geliyor gerçekten..

Merkezde kumsal üstüne atılmış meyhanelerin renkli sandalyeleri, ışıkları, yol boyu süslenmiş ağaçlar, güzelim deniz ve denize vuran ayışığı, rahatsız etmeyen bir kalabalık ve mutlu insanlar.. Gördüğümüz manzara bizi adeta kendine hayran bıraktı..

Bonus bilgi olarak; Merkez’den Kargı’ya doğru giderken hemen solunuzda denize sıfır termal bir göl göreceksiniz. Buranın güzelliği, deniz ve termal gölün arka arkaya olması. Yani denizden çıkıp (Taşlık Plajı) hemen arkasındaki termale girebiliyorsunuz. Kükürtlü suya sahip bu ılıcaya sedef ve mantar hastaları çok geliyormuş. Herhangi bir ücrete tabi değil..

Kahvaltı/öğle/akşam yemeği için de bir tavsiyemiz var. Tam merkezde olmasa da, merkeze çok yakın bir yer. Hani çocukluğumuzda, yeşillikler içinde sarmaşıklardan doğal gölgeliği olan çay bahçeleri vardı ya, aynı öyle bir kafe bu: “Cafer’in Yeri”. Muhteşem bir pidesi ve lahmacunu var.

ESKİ DATÇA ve CAN YÜCEL’in EVİ

Eski Datça, bize Alaçatı’yı anımsattı.. Minik ve renkli taş evler, sanatkarların dükkanları, rengarenk tatlı kafeler, “Datça badem gazozu” ağacı ?…

Hemen girişteki “Orhan’ın Kahvesi”ne oturabilir, bir şeyler yiyip içerken nostalji yaşayabilirsiniz. Burası, Can Yücel’in de mekanıymış. Oturduğu yer ve yarım kalan şarabı halen korunuyor..

Can Yücel’in evi hemen arka sokaklardan birinde. Ancak müze değil, yani halka açık değil. Şu an eşi Güler Hanım halen orada yaşıyor. Kapıda Can Yücel’in sözleri asılı olduğundan, evinin orası olduğunu anlayabiliyorsunuz.

Can Yücel, “Mekanım Datça olsun, öldükten sonra beni Datça’ya gömün” dermiş. Nitekim mezarı da burada. Mezarını görmek isterseniz, İskele Mahallesi mezarlığına uğrayabilirsiniz.  Bir dipnot; buradaki mezarların tasarımlarına hayret edeceksiniz. Her biri, adeta ayrı bir sanat eseri.. Normalde kasvetli olan mezarlıkların tersine, rengarenk, sanki hayat dolu..

KNİDOS ANTİK KENTİ

https://mugla.ktb.gov.tr den alınmıştır.

Datça yarımadasının en uç noktasında konumlanmış olan kent, antik dünyanın en önemli metropollerinden birisiymiş. Sanat, mimarlık ve bilimde ileri olan Knidos, aynı zamanda önemli bir de liman kentiymiş.

Burada denize de girebiliyorsunuz. Başlıca görülecek kalıntılar arasında, Yuvarlak Tapınak, Dionysos Stoası ve Tapınağı, Apollon Tapınağı, Bolukrates Çeşmesi ve 10binden fazla kişi için yapılmış tiyatroyu sayabiliriz. Ayrıca, Eudoxus’un geliştirdiği ve dönemin büyük buluşu olan güneş saati de antik kentteki yerini halen koruyor.

DATÇA’DA DENİZE GİRİLECEK YERLER

Sırasıyla Marmaris’ten Knidos’a doğru:

  • Aktur
  • Datça Merkez (İskele) – Taşlık Plajı, Kumluk Plajı, Kargı Koyu, Akvaryum Koyu
  • Hızırşah – Domuzbükü, Pembe Çakıl Koyu
  • Mesudiye – Akvaryum Koyu 2, Kızılbük, Hayıtbükü, Ovabükü, Kurubük, Akçabük, Hubupbükü,
  • Yaka – Palamutbükü
  • Yazıköy Plajı
  • Knidos Liman
  • İKİBÜK(Ü) 😀

DATÇA KAMP ALANLARI (TESİSLİ)

DATÇA KONAKLAMA

 

Herkese keyifli tatiller dilerken, sözlerimizi Can Baba’nın bir sözüyle bitirelim: Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi…”